Haberler Tıp Turkey

Koronavirüs Hastalarında Ortaya Çıkmaya Başladı: Virüsü Yenenlerde Tiroit Dokusuna Karşı Antikor Fazlalığı Oluşturduğu Tespit Edildi

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde koronavirüs sürecinde kurulan İzlem Merkezi’nde, salgına yakalanan hastalar üzerinde yapılan incelemeler, hastalığa ilişkin yeni bulgular ortaya koydu. Prof. Dr. Tufan Tükek, “Yeni tespit ettiğimiz problemlerden biri, hastaların tiroit fonksiyonlarında bir takım bozukluklar var. Yani tiroit dokusuna karşı antikor fazlalığı oluştuğunu gördük. Normalde yüzde 9 olan antikor popülasyon fazlalığı, izlediğimiz hastalarda yüzde 17-20 civarında. Bunlar ham veriler. Üzerinde çalışıyoruz. Şu an 700-800 civarında hasta birinci ayını tamamladı kontroller içerisinde. Bu hastalarda birkaç şey dikkatimizi çekti. Birinci ay içinde hastalığı geçirenlerde en çok gördüğümüz şey, nefes darlığı ve öksürüğün devam etmesi, bir de hastalarda unutkanlık var. Bunda, hipokside geçirilen zaman, yoğun bakımda yatmak gibi bir takım problemlerin olması etkili olabilir. Bunun neden kaynaklandığını şu anda araştırıyoruz” dedi.

Türkiye’nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadelesinin öncülerinden İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kurulan İzlem Merkezi’nde birinci ayını tamamlayan hastalar üzerinde yapılan incelemelerin ilk verilerine göre, hastalık tiroit dokusuna karşı antikor fazlalığı oluşturuyor.

Tecrübeli hekim kadrosu ve sağlık çalışanlarıyla, Kovid-19 sürecinde uyguladıkları tedavi yöntemleri ile sürecin çözüme kavuşmasına katkı sağlayan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, yüzde 0,6 ile dünyadaki en düşük ölüm oranının gözlemlendiği hastane oldu.

Bu süreçte fakülte hastanesinde uygulanan tedavi algoritmaları, Sağlık Bakanlığının tedavi protokollerine de girdi.

Prof. Dr. Tükek, Kovid-19 dünyada ortaya çıktıktan sonra bu hastalığın İstanbul’da da beklendiğini ve ilk vakanın da İstanbul Tıp Fakültesi’nde tanımlandığını söyledi.

Fakülte bünyesinde Bilimi Kurulu oluşturuldu

Fakülte bünyesinde Sağlık Bakanlığı Bilim Kuruluna benzer bir bilim kurulu oluşturduklarını, onların önerileriyle hareket ettiklerini aktaran Prof. Dr. Tükek, oluşturdukları bilim kurulu sayesinde önerilen uygulamalara daha önce başlayabildiklerini ifade etti.

Şu ana kadar 11 bin 500 civarında hasta takibi yaptıklarını, 70 civarında ölüm gerçekleştiğini belirten Prof. Dr. Tükek, “Bu, yüzde 0,6’nın altında bir rakam. Bizim avantajımız ilk vakanın bizde olması. Ondan sonraki süreçte hem hocalarımızın hastalanıp yatması hem de hasta sayısının hızla çoğalmasıyla, oluşturduğumuz Bilim Kurulu’nun önerilerini uygulamak suretiyle bu başarıya ulaştık. Daha sonra birçok şey bizde ilk hastadan itibaren uygulanmaya başlandı. Türkiye’deki ölüm oranları da çok düşük. Ortalama yüzde 2,6 civarında. Türkiye’de bu uygulamalar ve tedavi nedeniyle çok başarılı olduk. 65 yaş üstünün erken dönemde evde kalmasının sağlanması da bizim elimizi çok rahatlattı. Eğer 65 yaş üstü hastalanıp da hastaneye gelmiş olsaydı belki ölüm oranlarımız bu kadar düşük olmayabilirdi. Biliyoruz ki yaş ile birlikte mortalite artıyor.” diye konuştu.

“Türkiye’nin böyle dimdik ayakta kalması onları şaşırtıyor”

Normalleşme dönemine geçişle birlikte hastanedeki hizmetlerin nasıl devam ettiğinden de bahseden Prof. Dr. Tükek, bu hafta 550 yataklı cerrahi binasını boşaltıp, temizlettiklerini ve normal hastaları almaya başladıklarını, Kovid-19 nedeniyle yatan hastaları da pandemi dolayısıyla kontrol altında tuttukları göğüs hastalıkları bölümüne naklettiklerini söyledi.

Prof. Dr. Tükek, Kovid-19 sürecinde fakültenin çalışmalarını Almanya, Çin gibi ülkelerin medya kuruluşlarının gelip incelediğini ve bu kadar düşük olan ölüm oranlarına şaşırdıklarını dile getirerek, “Bu kadar düşük ölüm oranlarını onlar da beklemiyor. Hayranlıkla izliyorlar tabii kabul edemiyorlar da Türkiye’den böyle bir başarıyı. Özellikle Avrupa böyle yıkılırken, Türkiye’nin böyle dimdik ayakta kalması, üniversite ve devlet hastanelerinin bu kadar başarılı olması gerçekten şaşırtıyor onları. Bu çalışmaları makaleye döndürdüğümüzde kabul ettirmekte zorlanıyoruz şu anda. Orada bir blokaj da görüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Pandemi sürecinde ilk olarak yoğun bakımlarda uygulanmak üzere Çin’den getirilen Favipiravir adlı ilacın, erken dönemde hastalara uygulanırsa işe yarayacağını fark edip, bu konuda da etkili bir tedavi algoritması geliştirilmesine katkıda bulunduklarını aktaran Prof. Dr. Tükek, Türkiye’deki başarının da büyük çoğunlukla bundan kaynaklandığını söyledi.

Başarının ikinci ayağını ise hastalığın erken döneminde hidroksiklorokin kullanımı olduğunu belirten Prof. Dr. Tükek, “Hidroksiklorokini dünya hala tartışıyor. FDA hala ‘kullansın mı kullanmasın mı’ diyor. Onlar hala o tartışmalar içinde. Onun çok saçma olduğunu söylüyoruz. Türkiye’den yayınlar çıktıkça anlayacaklar onu ama henüz yayınların bir kısmını kabul etmiyorlar.” dedi.

Hastaların ölüm nedenlerinden birinin pıhtılaşma bozuklukları olduğunu anlatan Prof. Dr. Tükek, heparin ve dipiridamolü her hastaya geldiği andan uyguladıklarını söyledi. Tükek, ayrıca yoğun bakımda IVIG ve PLEX tedavileri uyguladıklarını, bunların da bazı hastalara bir miktar faydası olduğunu, makaleler yayınlandığı zaman bu konuların daha net ele alınacağını kaydetti.

“Tiroit dokusuna karşı antikor fazlalığı oluştuğunu gördük”

Kovid-19 sürecinde farklı yaptıkları şeylerden birinin İzlem Merkezi kurmak ve bir de erken dönemde antikor testleri oluşturmak olduğunu aktaran Prof. Dr. Tükek, şu bilgileri aktardı:

“İzlem Merkezimizin şu an dünyada bir başka örneği yok. Türkiye’de zaten yok. Şu an 700-800 civarında hasta birinci ayını tamamladı kontroller içerisinde. Bu hastalarda birkaç şey dikkatimizi çekti. Birinci ay içinde hastalığı geçirenlerde en çok gördüğümüz şey, nefes darlığı ve öksürüğün devam etmesi, bir de hastalarda unutkanlık var. Bunda, hipokside geçirilen zaman, yoğun bakımda yatmak gibi bir takım problemlerin olması etkili olabilir. Bunun neden kaynaklandığını şu anda araştırıyoruz.

Prof. Dr. Tükek, özellikle unutkanlığın geçici olabileceğini, şu anda hastaları izlemeye devam ettiklerini, neden kaynaklandığını öğrenmeye çalıştıklarını belirterek, “Unutkanlık şundan da kaynaklanıyor olabilir. İnsanlar uzun süredir içeride, korku ve panik halinde yaşıyor. Bu stres, korku, panik ve egzersizin azlığı unutkanlığı tetikleyen şeyler virüs dışında da. Ama tabii virüsün bunda etkisi var mı yok mu bunu söylemek için erken.” dedi.

“Kendimizi korumaktan başka bir alternatif yok”

Antikor tanı testlerinin iki amacı olduğunu anlatan Prof. Dr. Tükek, şu değerlendirmede bulundu:

“Birincisi hastalığı o anda geçirip geçirmediğinizi anlamak, ikincisi son 2-3 haftadan önce hastalık geçirmiş olduğunuzu tespit etmek için. Bu iki şekilde olabilir, toplumdaki bağışıklığı ölçmek için kullanabilirsiniz. Ama biz ağırlıklı olarak sağlık çalışanlarının bulunduğu bir grupta modelleme yaptığımızda gördük ki yüzde 1,5 civarında, hastalığı hiç geçirmemiş olduğu halde pozitif saptadığımız vaka var. Yani çok iyi kendimizi koruduğumuz için antikor oluşmamış. Bir yandan da bunun ne gibi bir sıkıntısı var bizim açımızdan, virüs geldiği anda da enfekte edecek çok sayıda kişi var demektir. Hiç kimse çünkü bağışıklık kazanmamış anlamına geliyor. Dolayısıyla korunmaya devam etmeliyiz.

Sürü bağışıklığı olabilmesi için antikor testlerinin yüksek pozitiflik oranının en az yüzde 60 olması lazım. Şu anda bizde yüzde 1’in altında. Zaten hastalık geçirenlerin oranı binde 3 Türkiye’de. Oranladığınız zaman çok düşük. Dolayısıyla kendimizi korumaktan başka bir alternatif yok.”

Kaynak: https://www.yenisafak.com/koronavirus/koronavirus-hastalarinda-ortaya-cikmaya-basladi-virusu-yenenlerde-tiroit-dokusuna-karsi-antikor-fazlaligi-olusturdugu-tespit-edildi-3546163

Leave a Comment