Analiz Psikoloji Turkey

Salgının Negatif Etkileri: Sosyal Damgalanma

Salgının Negatif Etkileri: Sosyal Damgalanma

Yazar: Selen Yıldız

Dünya 2020 yılına girmesiyle birlikte çok büyük bir salgın felaketinin içine düştü. Kurtulmak için atılan adımların büyük bir kısmı yerinde saymaktan öteye hâlâ geçemedi. Bu kadar olumsuzluk ile psikolojik açıdan baş etmek zor iken bir de insanların birbirini, bir yeri ve yahut bir şeyi damgalaması çıktı ortaya. Bu salgın ekonomiyi, eğitimi, sağlığı, iletişimi ve daha birçok alanı olumsuz etkiledi. Bir takım etkilerin geri dönüşü olması olağanken toplumda artan psikopatolojilerin düzelmesi, diğerleri gibi olağan olmayacaktır.

Sağlık üzerinden damgalanma, belirli bir hastalığı yaşayan bir kişi veya gruba, hastalığın görüldüğü bölgeye ve hastalıkla ilgili olan her şeye dair olumsuz, kötüleyici, düşmanca, ayrıştırıcı ve değersizleştirici çokça tutumlar içerir. Hastalık dolayısıyla damgalama bu virüs ile ortaya çıkmış bir durum değildir. Çokça duyduğumuz HIV+, influenza ya da cüzzam gibi hastalıkların da hastaların üzerine adeta bir is gibi yapıştığını biliyoruz. Farklılıklara ya da çeşitliliklere saygısı veya tahammülü olmayan bir toplumun, elinde olmadan içinde bulunduğu durum dolayısıyla yıllarca kendinin ve ailesinin zarar görmesi, kişi veya insan grubu için oldukça zor bir durumdur. Bulaşıcı hastalıklar ile ilgili damgalama, tamamen bilgi yetersizliği ve kolaycılık ile ilgilidir. Hastalıkların nasıl bulaştığını veya bulaştan korunma yollarını bilmek, hedefteki insanları damgalamaktan korur.

Damgalanma hakkında birçok uluslararası çalışan sivil toplum örgütleri raporlar yayınlamışlardır. Durumun çok ciddi olduğunu ve gitgide daha da karmaşık olduğu, dünyanın hemen her yerinde gözlemlenmiştir. Bilhassa zaten ayrımcılık yaşayan ve mücadele içinde olan toplumlar, COVID-19 hastalığı yaydığı düşünülerek karalanmaya ve ayrımcılığa uğramaya başlamışlardır. Bu alanda farkıdanlık geliştirmek için çalışma yapan (UNICEF), (WHO), (United Naitons) gibi kurumların çalışmaları dikkat çekmiştir.

Toplumlarımızın nefret virüsüne karşı bağışıklığını güçlendirmek için şimdi harekete geçmeliyiz.
                                         – Birleşmiş Milletler Sekreter – General António Guterres

Damgalanma yaşayan insanlar çoğunlukla ayrımcılık yaşayabilirler. Bu ayrımcılık CDC (Centers for Diesaes Kontrol and Prevention , 2020) tarafından şu şekilde sınıflandırılmıştır:

  • Onlardan kaçınan veya reddeden diğer insanlar;
  • Sağlık, eğitim, barınma veya istihdamdan mahrum bırakılma;
  • Sözlü taciz veya
  • Fiziksel şiddet.

Damgalanma, ayrımcılığa uğramış insanların ve içinde yaşadıkları toplulukların duygusal, zihinsel ve fiziksel sağlığını çok büyük ihtimalle olumsuz yönde etkileyecektir. Dünyada koronavirüs’ün yayılımının hala devam etmesi, sürecin herkes için travmalı bir şekilde işlediğini göstermektedir. Bu olumsuz davranışı durdurmak için tüm topluluklar ve topluluk üyelerini daha güvenli ve sağlıklı hale getirmek açısından önemlidir. Toplumun tüm parçaları gerçeklerin farkında ve tüm toplum eşgüdümlü bir şekilde COVID-19 ile ilgili damgalanmayı durdumaya yardımcı olabilir.

Salgın Dönemlerinin Turnosal Kağıdı İşlevi

Yıllarca değişik sebeplerden dolayı ayrımcılığa uğrayan insanlar, salgın dönemlerinde nefretin yükselmesi ve daha derin bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalabilirler. Önceden ötekileştirilen ve toplumdan ayrılan gruplar salgın dönemlerinden damgalanmanın hedefindedir. Salgın dönemleri birçok sosyal kurumun da nasıl işlediğini bizlerin görmesini sağlar.

Daha önceden ayrımcılığa maruz kalan gruplar ise salgın dönemlerinde damgalanmanın hedefinde yer alabilir; beyaz ırktan olmayanlar, yaşlılar, mülteciler, eğitim düzeyi düşük olanlar, yoksullar vb. Damgalama, Salgınlar, COVID-19 Salgın hastalıklar tarih boyunca, hastalığa yakalananların, hastalanma olasılığı yüksek olanların, yöneticilerin ve sağlık çalışanlarının damgalanmasına yol açmıştır.

COVID-19 salgınının başladığı günlerde Asyalılara, özellikle Çinlilere yönelen ayrımcı ve damgalayıcı söylem ve davranışlar hastalığın dünya çapında yaygınlaşması ile yaşlılar, seyahat edenler, sağlık çalışanları hastalananlar ve yakınları başta olmak üzere birçok kişiyi/grubu hedef almıştır. Hastalığın ilk günlerinden itibaren çeşitli etnik grupların ve ırkların hastalıktan etkilenip etkilenmeyeceğine dair ayrımcı söylemler, hurafeler, asılsız bilgiler medya ve sosyal medyada salgından daha hızlı yayılmıştır. Hastalığın ortaya çıkışına dair komplo teorileri de ayrımcılığı güçlendirecek şekilde bazı devletleri hedef almaktadır.

Özellikle; tanı alan hastalar ve bu hastaların yakınları, hastalara yakın olan kişiler, sağlık çalışanları, sağlık kurumları, ülkeler, bölgeler, mahalleler, yurtdışı seyahatinden dönen bireyler ve Asya ırkı gibi grupların özellikle damgalamaya ve mikro agresyona maruz kalabileceği belirtilmektedir (Canada Center For Occupational Health And Safety, 2020).

Ana akım medyanın kolektif bilinci etkileyen önemli bir araçtır. Hâlâ ülkemizde ana akım medya önemini korumakla birlikte hastalık ve hastalıktan korunma gibi önemli hususlarda süreç boyunca kullanılan kelimelere ve imgelere dikkat edilmesi gerekmektedir. Medya tarafından kullanılan dil, halk arasında direk ayrımcılığa ve damgalamaya kolaylıkla sebep olmaktadır.

Toplum arasında mikro saldırılar, oldukça incitici, kişisel bütünlüğü tehdit edici, aşağılayıcı, sözlü ya da sözlü olmayan aşağılamalar veya hakaretler bütünüdür. Bu kriz süresince mikro saldırılara uğrayan insanlar özellikle, kargo personelleri, sağlık çalışanları, e-market hizmeti verenler, kolluk kuvvetleri gibi çalışmaya devamlı ve zorunlu halde devam edenler ve onlar ile bir arada olan aileleri olarak söylenebilir. Onlara karşı kullanılan dil yanlış fikirlerin yayılımını artırabilir ve insanların yaşam kalitelerini etki edebilir.

Sosyal Damgalanmanın daha lokal alanlarda kontrol altına alınmasına yönelik önlemler:

  • Bilim insanlarını ve gelişmeleri takip edilmelidir.
  • Hastalıklar (COVID-19 dâhil), ırkına veya etnik kökenine bakılmaksızın herkesi hasta edebilir bilincinde olunmalıdır.
  • Karantinayı tamamlamış veya izolasyondan salıverilmiş bir kişi diğer insanlar için bir enfeksiyon kaynağı değildir.
  • Kendini ve başkalarını korumak için herkesin atabileceği adımlar vardır.
  • Belirtileri bilmeli ve sağlığınızı izlemelisiniz.

Virüsten daha büyük tehlike!

Viral bir patojen, bu küreselleşmiş dünyada ışık kadar hızlı yayılabilir, ancak dışlama ve ayrımcılık fenomeni daha da hızlı yayılabilir. Bu yıl bize gösterdi ki koronavirüs paniği, yaygın grip veya zatürre riski kadar ırkçılık ve yabancı düşmanlığını hızla artıran bir bedel ile sonuçlandı.

Sosyal medyanın ana akım medyadan haberi yaymada daha etkin olması, nefret söylemlerinin yayılmasına ve insanların çeşitli topluluklara karşı sahip olduğu önyargıların daha da artmasına yol açmaktadır. Virüsün Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkmasının açıklanması ve hızla yayılmasıyla birlikte insanlar Çinlileri suçlamaktadır. Hatta bu durum basit bir suçlamadan öte kültürlerini eleştirmeye kadar ileri gitmektedir. Sosyal mecralarda yayınlanan görüntülerin, bu durumun altının çizilmesine sebep olduğu düşünülmektedir.

Türkiye’de koronavirus ile ilgili haber yapılmaya başlamasıyla birlikte çekik gözlü tüm yabancılara karşı ayrımcılık yapılmaya başlandı. Çeşitli yerlerde gezen ya da Türkiye’de oturma izni bulunan Asyalıların birçoğu sokaklarda ciddi bakışlar ve suçlamalar ile karşılaşmışlardır. Asyalı düşmanlığı konusunda yapılanlar (Erus, 2020), durumu ifade etmenin yanı sıra insanlar arasında yaşanan bu gerginliği derinleştirmiştir.

Yalnızca sosyal medyanın toplumu etkilemesinin yanı sıra insanların etnik kökenleri aracılığıyla dışlanması sanal alemin dışında da yaşanarak ülkelerin önemli ticari merkezi sayılabilecek cadde dükkanlarında da (KIM, 2020) başlamıştır.

Dünyanın hatırı sayılır beyin göçü yapan ve kimi araştırmalara göre ülke ekonomisini bu göçlere dayandığı düşünülen ABD’de Çinli öğrenciler ile ilgili olumsuz haberler çıkmıştır. Başkan Trump’ın çekinmeden nefret söylemi ve bolca tehdit söylemleri, toplumlar nezdinde etkileyici olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Bu küresel salgın sırasında ne yazık ki sosyal damgalanma, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığının yoğunlaştığı görülmektedir. Koronavirüsün yaydığı korku ve endişe duyguları anlaşılabilir olsa da bütün bir ırkı dışlamak yerine, onları dayanışma biçimi olarak desteklemeye çalışmalıyız. Tüm dünyanın aynı anda yaşadığı bu virüs zaten büyük bir trajedi. Bu yüzden paniğimizin ve korkumuzun, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük ve ırkçılığı beslemesine izin vermemeliyiz.

İdeal olarak, daha iyi bilim, hastalık bilgisi ve halkın anlayışını geliştirmede medyada iş birliği, hastalık nedeniyle sosyal bozulma veya ayrımcılık gibi istenmeyen olayların ciddiyetini iyileştirebilir. Tıp tarihi ve halk sağlığı sorunları hakkındaki bilgiler, günümüzdeki sağlık çalışanları ve bu konuları kapsaması gereken medyanın ve sağlık eğitimine ihtiyaç duyan halkın anlayışına katkıda bulunabilir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerdeki sağlık çalışanları, geçmiş bakıcıların ve hastaların, hastalık ve ayrımcılık kesiştiğinde karşılaştıklarını daha derin bir şekilde anlayarak, çeşitli toplumlara bakım sağlamanın zorluklarına hazırlıklı olmalıdır.
– Phil Perry, MSJ ve Fred Donini-Lenhoff, MA. “Damgalama Bulaşıcı Hastalık Yönetimini Zorlaştırır” AMA Etik Dergisi, 2010.

Sosyal Damgalanma, İnfodemi İlişkisi

Bir hastalığa bağlı ayrımcılık ve damgalanma son derece tehlikelidir ve bunun sonuncunda büyük halk sağlığı sorunları oluşturabilir. İnsanları içinde bulunduğu ve zorluk ile atlattığı hastalığı ve semptomları saklamaya, sağlık hizmetine ulaşmamaya ve önleyici davranışları benimsememeye sevk edebilir.

Koronavirüs olayı sosyal medyada yalnızca virüsün ilerlemesi ya da bulaşma şekli ile ilgili söylentileri yaygınlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda karşı önlemler için saçma yöntemleri de ortaya çıkardı. Sadece bu virüs gibi bulaşıcı hastalıkların ayrımcılık ve önyargı ile bağlantılı olmadığı unutulmamalıdır. Bu durum hastaları etiketleyen, kalıplaşmış genetik ve kronik hastalığı olan birçok hasta ve hasta yakını için oldukça rastlanan bir durum haline gelmiştir.

Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan (WHO, 2020), COVID-19’a yönelik gerçekdışı ya da hatalı bilgilerin yayılımı “infodemi” olarak tanımlamakta olup, infodeminin de hem toplumlarda panik ve korkuya sebep olabildiğini hem hastalıkla mücadeleyi güçleştirebildiğini hem de damgalamayı artırabildiğini ifade etmektedir. Bu nedenle bahsi geçen yazıda özellikle basın yayın organlarında, sosyal medyada infodemiyi önlemeye yönelik vurgu yapılmaktadır.

Sonuç

Bir birey olarak toplumsal bir mücadelenin içinde olduğumuzun farkında olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Bireylerin sorumluluğu yanında devletlerin, sivil toplum örgütlerinin, yerel yönetimlerin de üzerine düşen sorumluluklar vardır. Topyekûn bir mücadelenin içinde olduğunun herkesin farkına varması gerekmektedir. İnfodemi ve damgalama konuları hakkında sosyal medyada ve diğer iletişim platformlarında iletişim kurarken hepimizin bilinçli ve düşünceli olması gerekiyor. Damgalayıcı tutumlara karşı koymak için olası davranışlar bilginin doğrulanması ve yayılması, sosyal etkileyicilerle etkileşim, deneyim paylaşımı, etik gazetecilik gibi faaliyetler uygulanabilir.

Doğru bilgilerin yayılması, yalnızca insanlardaki COVID-19 damgasını önlemeye yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda sağlık hizmeti sağlayıcılarının karşı karşıya kaldığı sosyal ayrımcılığı da ortadan kaldırabilir ve bu da akıl sağlığını koruyacak ve bu halk sağlığı krizini etkili bir şekilde kontrol etmeye yardımcı olacaktır.

COVID-19 krizi toplumun tüm birimlerini etkilemekte fakat bir kısmını daha çok etki etmektedir. Bu kriz süresince, hastaların, iyileşmiş hastaların ve ön saflardaki sağlık hizmeti sağlayıcılarının ruh sağlığını iyileştirmek için hem yöneticilerden hem de toplumdan ön saf sağlık hizmeti sağlayıcılarına kapsamlı destek sağlamaya vurgu yapılması gerekmektedir.

Leave a Comment